Kardeşim Mehmet

Emine, Ekim 2005

 

Kardeşim Mehmet, 8 Nisan 2005 tarihinde editörlük yaptığı yayınevi ile Tüyap Kitap Fuarı için İzmir’deydi. Mehmet’le telefonda konuşarak başlamıştı aynı gün saat 11:00 sıralarında gelen telefon her şeyi değiştirdi. Mehmet, gözaltına alındığını, iyi olduğunu söylüyordu. Reddini açıklamasından sonra her an gözaltına alınabileceğine veya tutuklanabileceğine kendimizi hazırladığımızı sanıyorduk ama durum hiç de öyle değilmiş. Meğer sonrasına dair en ufak fikrimiz bile yokmuş. Anneme bir arkadaşımızın rahatsız olduğunu söyleyip İlke’yle birlikte İzmir’e gittik. Bir an önce ulaşmamız ve görmemiz gerekiyordu. Uzun süre göremeyebilir ya da haber alamayabilirdik. Onun yanında olduğumuzu, kaybedemeyeceklerini görmeleri gerekiyordu. En azından böylece Mehmet bir eğitim zayiatı olamazdı. İzmir’e 02:00 civarında ulaştık. Mehmet’in tutulduğu jandarma komutanlığına gittiğimizde bize ertesi sabah gelmemizi söylediler. O geceyi hayatımın en zor gecesi sanmıştım ama yanılmışım, yaşananlara bakınca sadece bir başlangıçmış diyebilirim.

 

İzmir’den Tokat’a sevki boyunca yani yaklaşık 20 saat boyunca kelepçeleri bileklerinden hiç çıkarılmadı Mehmet’in. Ertesi gün Tokat’ta görmeye gittiğimizde yanımızdan apar topar kaçırılarak Sivas’a mahkemeye götürüldü ve tutuklandı. İlk gözaltına alınmasıyla yaşantımızda tam anlamıyla bir kâbus başladı ve bu kabus hala devam ediyor.

Diğer kardeşim de Mehmet’i tutsak eden, kendisine işkenceler yapan kurumda zorunlu olarak yer alıyor ve ne yapacağını şaşırmış durumda, çok acı çekiyor. Mehmet’i uzun zamandır göremiyor ve “yaşadıklarını tahmin edebiliyorum, askeriyede başına gelebilecekleri tahmin edebiliyorum” diyor ve kendisini teselli etmeye çalışmamıza rağmen anlattıklarımızı yeterli bulmuyor, inanmıyor.

 

Annemin kalp, şeker, kolesterol ve tansiyon gibi rahatsızlıkları var ve özellikle şimdi sağlığı konusunda daha çok endişeliyiz. Mehmet’in bir iş seyahatinde olduğunu, benim de arkadaşımın rahatsızlığının devam ettiğini söyleyerek Mehmet’in ilk duruşmasına kadar tutukluluğunu gizledik. Bu süre boyunca bu durumu nasıl söyleyeceğimizi bilemedik. Bir an önce söylememiz gerektiğini, onun da bilmeye hakkı olduğunu konuştuk ama bir türlü söyleyemedik. Öğrenmesinin sağlığını daha da bozacağından korkuyor, hatta hayatından endişe ediyorduk. Mehmet ilk duruşmanın ardından salıverilmeyince anneme bir mektup yazarak cezaevinde olduğunu anlattı. Biliyordum diyordu ama kabullenmek istemiyor, inanamıyordu. Yine de sürekli “oğlum için ayakta durmak zorundayım onun daha fazla acı çekmesine sebep olmamalıyım” diye kendisini teselli etmeye çalışıyordu. Ama ilaç kullanımı arttı, artık hiç eskisi gibi gülmüyor. Mehmet’in İzmir’e gidişinden beri ilk kez iki ay sonraki ikinci duruşma sırasında gördü. Mehmet işkenceler yüzünden ayakta zor duruyor, boynunu hareket ettiremiyordu. Annem mahkeme salonunda Mehmet’in arkasında oturuyordu, o nedenle yüzünü bile pek göremedi. Görüşmesine, sarılmasına izin verilmedi. Annem sağlık sorunlarından dolayı seyahat edemiyor, gidemiyor yanına. Ancak ikinci kez gittiğinde görüşebildi ama sadece bir dakika dokunup sarılabildi. Duruşma sonrasında cezaevinde görüş sırasında kapalı görüş yaptık.

 

Hücrede tutulmadığı ya da ziyaretçi yasağı olmadığı sürece her hafta Sivas’a gidiyorum. İstanbul’dan Salı günleri yola çıkıyorum ve yolculuk 14 saat sürüyor ertesi gün 7 saat teller arkasından görüşüp Sivas’tan akşam yola çıkıyor ve tekrar dönüyorum. Görüşmelerimiz onların izniyle ve tel örgüler arkasından olabiliyor. Ziyaretçi yasağı ya da hücre cezası vermemişlerse haftada bir gün mesai saatlerinde görüşebiliyoruz. 

 

Ben, annem ve Mehmet, üçümüz de İstanbul’da yaşıyorduk. Benim bir işyerim vardı, Mehmet çalışıyordu. Ama bir türlü kendimi işe veremiyordum artık. Zaten Mehmet’in tutuklu olması yeterince ağırdı. Bir de yaşananlardan dolayı üç ay boyunca Sivas’tan ayrılmam mümkün olmadı. Tutulduğu cezaevindeki diğer mahkum ve tutuklular tarafından hayatının tehdit altında olması, cezaevi yönetiminin uyguladığı fiziksel ve psikolojik baskılar, bunlara tepki olarak başladığı açlık grevi yaşantımızın yönünü iyice değiştirdi. işlerimle ilgilenemediğim için  kapatmak zorunda kaldım evi boşaltmak ve İskenderun’a taşımak zorunda kaldım. Şimdi Annem orada yaşıyor, Mehmet’le ilgili çalışmalar için ben İstanbul’da arkadaşlarımda kalıyorum.

 

Mehmet şu anda yaşadıkları sonucunda açlık grevinde ve yaşam yine durmuş halde. Yaşananlar karşısındaki çaresizliğin tarifi yok sanırım. Her görüşmemizde heyecanlanıyor, kederleniyor ve orada bulunmasına öfkeleniyorum. Bir an önce dışarıda olmasını istiyorum, kendisinin istediği herhangi bir yerde…

home